Yolda Olmak: Haritalara Sığmayan Bir Tutku

Yasin Bektur


Turizm sektöründeki deneyimi ve misafir memnuniyetine verdiği önemle Yasin Bektur tarafından kurulan Bektur.com, her yolculuğu keyifli bir anıya dönüştürmeyi hedefliyor. Güvenilir hizmet anlayışı ve özenle seçilmiş rotalarıyla seyahat severlerin ilk tercihi olmaya devam ediyor.

Latest Posts



Categories


Archive


Tags


Bazı insanlar valizlerini ihtiyaç duyduklarında hazırlar, bazılarıysa zaten zihninde hep bir çanta taşır: Gitmek için. Ben ikinci gruptayım. Seyahat etmek, sadece bir yerden bir yere gitmek değil. Bazen bir düşüncenin peşinden, bazen bir kokunun ya da bir hayalin izinden yürümek gibi. Haritalarda gösterilmeyen, rehber kitaplarda yazmayan duyguların peşinde olmak…

İlk defa yalnız seyahat ettiğimde hissettiğim o tuhaf heyecanı hâlâ unutamam. Ne tam bir korkuydu ne de sıradan bir mutluluk. Bir tür “özgürlük sarhoşluğu” belki. Bavul hafifti ama içimde taşıdığım merak yükü ağırdı. Her adımda kendimi biraz daha tanıdım. Seyahat ettikçe anladım ki bazen kendine en çok uzakta rastlarsın.

İnsan İnsanla Değil, Yolla Tanışır

Gittiğim şehirlerde tanıdığım insanlar, onların bir cümlesi, gülümsemesi ya da sofraya koydukları bir tabak yemek, bazen kitaplardan daha öğretici oluyor. İstanbul’da bir simitçiden öğrendiğim sabır, Saraybosna’da bir yaşlı amcanın gözlerinde gördüğüm barış, Lizbon’da bir fado şarkısında hissettiğim hüzün… Hepsi benim iç dünyama işlenmiş birer anı parçası.

Seyahat etmek insanı daha hoşgörülü yapıyor. Çünkü farklılıkları tanıdıkça kendi “doğru”larının aslında ne kadar göreceli olduğunu anlıyorsun. Sabah kahvaltısında zeytin yerine çorba içen bir halk seni şaşırtabilir, ama bir süre sonra bunun sadece bir alışkanlık farkı olduğunu fark ediyorsun. Her kültür kendi içinde mantıklı. Ve bu mantığı çözmek, seyahatin en büyüleyici yanlarından biri.

Kaybolmanın Gücü

Modern hayatın planlı, takvimli ve haritalı akışı içinde kaybolmak neredeyse bir korku haline geldi. Ama seyahat ederken kaybolmak, yeni yolların ve beklenmedik sürprizlerin anahtarı. Roma’da bir ara sokakta yanlışlıkla girdiğim bir antikacı dükkânında saatlerce kalmıştım. Ne satıyordu tam hatırlamıyorum ama bana eski zamanları, insanların elleriyle yaptığı şeylerin kıymetini anlattı. O dükkânı bulmam için ne bir tabelaya ne de bir Google haritasına ihtiyacım vardı. Yanlış bir dönüş, doğru bir anıya götürmüştü beni.

Kaybolmak derken aslında belki de biraz kendinden çıkmaktan söz ediyorum. Kendi rutininden, bildiğin sokaklardan, ezbere yaşadığın günlerden sıyrılıp başka bir şey olabilmekten. Seyahat, bu anlamda bir kaçış değil, bir dönüş aslında. Kendine…

Manzaralar Değil, Duygular Hatırlanır

Fotoğraflarda çok güzel çıkmayan ama içini titreten bir an vardır ya, işte o anlar kalır aslında insanın aklında. Japonya’da kiraz çiçeklerinin altında otururken duyduğum sessizlik, Kapadokya’da balonların gökyüzünü renklendirdiği bir sabah yaşadığım sevinç, ya da Karadeniz yaylalarında kulağıma kadar ulaşan rüzgarın sesi… Bunlar birer manzara değil, duygudur. Ve duygular, haritalarla ölçülmez.

Bir gün Hindistan’da küçük bir köyde bir kadının bana gözlerimle selam vermesi, bana bin kelimelik bir kitaptan fazlasını anlatmıştı. Dil bilmeden, kültürünü bilmeden kurduğumuz bu iletişim, insana dair evrensel şeyleri hatırlattı: Sevgi, merak ve paylaşma arzusu.

Seyahat Lüks Değil, İhtiyaç

Bazıları seyahati hâlâ bir lüks olarak görür. Evet, ucuz değil. Ama her zaman birinci sınıf otellerde kalmak zorunda değilsin. Bazen bir çadır, bazen bir sırt çantası, bazen de sadece yola çıkma cesareti yeter. Asıl önemli olan, nerede kaldığın değil, nasıl hissettiğin. Yeni bir yeri keşfederken hissettiğin o merak, o heyecan, hiçbir kıyafet, hiçbir teknolojik cihazla kıyaslanamaz.

Seyahat ettikçe daha az eşyaya, daha çok hikâyeye sahip oluyorsun. Bavulun hafifliyor, ama kalbin doluyor.

“Yolda Olmak: Haritalara Sığmayan Bir Tutku” için bir yanıt